Bir blogdan çok daha fazlası: Derindusunce.org
2011 yılında karşılaştığım bloglardan birini tanıtacağım sizlere.
Bazen öyle insanlarla, kitaplarla veya internet siteleriyle karşılaşırsınız ki buzdağı gibidir. Gördüğünüzden çok daha fazla cevheri barındırır. Her sözü her makalesi okunan binlerce kitabın süzgecinden geçmiştir. Derindusunce.org 2011 yılında Google araması sonucunda tesadüfen karşılaştığım bloglardan biri. Yazdığı kitaplar, gündemdeki konularla ilgili hazırladığı derinlemesine analizlerle hatrı sayılır okuyucu kitlesine ulaştı.
İmreniyorum özellikle de Mehmet Yılmaz’ın yazılarına. Keşke yaşadıklarıma dair düşüncelerimi onun gibi ifade edebilecek kabiliyete sahip olabilseydim diye içimden geçiriyorum bazen. Öyle satırlarla karşılaşıyorum ki yazılarını okurken nasıl olur diyorum zamanlar, mekanlar farklı ancak aynı şeyleri yaşamışız Sanki farklı rollerde aynı senaryoyu oynayan iki oyuncu gibi.
Derin Düşünce’yi okurken tavsiyem; cep telefonunuz, televizyonunuz açık olmasın. Mümkünse yalnız, sakin ve sessiz bir ortamda okuyun. Okurken başka bir işle meşgul olmayın. Aksi halde benim gibi aynı makaleyi 3-4 kez okumak zorunda kalabilirsiniz. Son olarak ulaşabileceğiniz bir yerde kağıt-kalem olsun. Zira yazmak isteyeceğiniz o kadar güzel satır olacak ki…
Siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konuda yazıyorlar. Yayınladıkları yazıları zamanla kitap haline de getirmişler. Sitenin yazarları “iyi bir yazar olmak için öncelikle iyi bir okuyucu olmak gerekir” düstûruna sahip.
Derindusunce.org misafir yazar olmak isteyenlere şu tavsiyelerde bulunuyor;
Biz her yeni DD yazarının tabiri caizse kendi çeyiziyle gelmesini istiyoruz. Bizde olmayan, sitemizde yeterince işlenmemiş konularda birikim sahibi kişiler meselâ. Daha önce ele aldığımız konularda ise yeni bakış açıları, yeni bilgiler sunabilecek yaşamış, okumuş, gözlemiş yazarlar. Derin yazabilmek için illâ ki yaşlı olmak mı gerekir? Sanmıyorum. 50 ya da 60 yaşına gelmiş yazarlar da var ki üzerlerinden zaman geçmiş ama onlar sanki hiç yaşamamış gibiler. Vitrinlerdeki hiç giyilmemiş pantolonları andırıyor fikirleri, hayatın imtihanına tabi olmamış.
Soru: Öncelikli olarak hangi yazarlara ve hangi konulara yoğunlaşmam gerekir?
Herkes için aynı olan ideal bir başlangıç noktası yok elbette. Merak ettiğiniz konular öncelikli olmak üzere temel metinleri, o sahanın “klasiklerini” okumalısınız. Vaktinin kıymetini bilen insan siyaseti merak ediyorsa Marx, Arendt, de Tocqueville, İbn Haldun, İbn Rüşd, Rowls, Gorz veya Nizam el Mülk (Siyasetname) okuyabilir. Aynı şeyi sanat ve sanat kuramı için de söyleyebiliriz. Bizzat sanatla uğraşmış kişilerin fikirlerini öğrenmekte fayda var: Van Gogh’un mektupları, Cézanne’ın mülakatları, Kandinsky’nin, Klee’nin ve Rothko’nun felsefî denemeleri gibi. Tabi sanat kuramı ve estetik üzerine verdikleri eserlerle bu sahaya kalıcı katkılarda bulunmuş filozofları da unutmayalım: Derrida, Kant, Bergson, Hegel, Benjamin, Merleau-Ponty…
Soru: Savaşlar, açlık ve sefalet var. Sözün bittiği yerdeyiz ama siz hâlâ yazıp çizmekle uğraşıyorsunuz! Yüzbinlerce insan katlediliyor, çocuklar ölüyor.
Ludwig Wittgenstein üç kardeşinin intiharından sonra ünlü eseri Tractatus Logico-Philosophicus’u cephede, mermilerin, bombaların arasında yazmıştır. Jean-Paul Sartre II. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından hapse atılmış, ardından direnişe katılmış ve bu sırada hem devasa eseri Varlık ve Hiç’i (L’Être et le néant) yazmış ve hem de “Sinekler” adlı ünlü oyunu yazıp sahnelemiştir. Savaş sırasında fikir/söz/yazı duracak olsaydı Moğollar, Haçlılar ve taht kavgaları yüzünden ne Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’si ne de Gazâlî Hazretleri’nin İhyau Ulumi’d Din’i yazılırdı.
Sitede en çok dikkatimi çeken yazıların başlık ve alıntılarını kaynak linkleriyle birlikte sizlerle paylaşmak istiyorum.
2 Comments
Güzel bir blog
Emeği geçen arkadaşa teşekkürler