Mürid, irade ve talep eden, isteyen, arzu eden anlamına gelir. Vaktiyle bir şeyhin sadık bir talebesi, yıllarca dergahın içinde mürşidine hizmet ediyor, manen mertebeler elde etmek için uğraşıyordu. Bir gün dergaha genç bir mürid geldi. Kısa zamanda hali değişmiş, gözyaşları sel oluyor, ağlamaktan konuşamaz hale geliyordu.
Dergahtakiler bu hale şaşırmışlar, ne kadar ihlaslı, takva ehli diye gıbta ile bakıyorlardı. Bu hal, senelerce hizmette bulunan bir müridin de dikkatini çekti. Demek bende bir hata var ki, bunca zaman içersinde adam olamadım diye hayıflanarak mürşidinin huzuruna çıktı ve: “Efendi hazretleri, bunca zamandır buradayım. Hizmetinizde kusur etmemeye gayret gösteriyorum. Ancak yeni gelen arkadaşın halini görünce, bende bir istidadın olmadığını anladım. Müsaade ederseniz ben köyüme döneyim” dedi.
Şeyh efendi dedi ki: “Evladım, sen şu karşıda ateşin üstündeki koca kazan gibisin. Kaynaması için uzun zaman odun yakmak gerekir. Fakat kaynayınca da soğuması geç olur, kolay kolay soğumaz. O gencin maneviyatı ise cezvedeki su gibidir, ateşimiz karşısında hemen kaynayıverdi, ancak soğuması da çabuk olur. Sen çalışmana gayretle devam et, kaynaman için daha çok ateş lazım, fakat kaynayınca bir daha soğumazsın” dedi.