Eğitim felsefelerini incelemek istediğimizde Antik Yunan dönemine kadar uzanmamız gerektiğini serimizin başında sizlere belirteyim. Bu dönemden itibaren ilk bakışta kategorize edebileceğimiz temel üç eğitim felsefesinin üzerinde durabiliriz. Bunlar; Klasik Eğitim Felsefesi, Analitik Eğitim Felsefesi ve Eleştirel Eğitim Felsefesidir. Bu yönelimlerin hepsinin çıkış yolu ve üzerinde durduğu noktalar farklıdır. Analiz yeteneği, sorgulama, varlık ve bilgi anlayışı, hümanist yaklaşım gibi noktalar ise bizlere bu çeşitli felsefi yönelimlerin ayrı düştüğü ve yoğunlaştığı durumları gösterebilir. Bu şekilde yönelimler olduğunu ve yönelimlerin gelişimindeki farklılığı anlarsak, eğitim felsefesinin karşımıza çok farklı açılardan çıkacağını da kolayca tahmin edebiliriz.
Bugün ise klasik eğitim felsefeleri içine alacağımız İdealist Yaklaşım ve Daimicilik konuları üzerinde duracağız.
Klasik Eğitim Felsefesi, tamamıyla normatif ve preskriptif bir anlayışı temsil eder çünkü burada üzerinde durulan asıl iddia, eğitim süreci ve insan üzerine olup bu ögelere neden ve nasıl sorularını sormaktır. Klasik Eğitim Felsefesi’ni gruplandırmak istediğimizde ise gözetilen amaç ve benimsenen yaklaşım açısından bakmak bizleri doğru biçimde yönlendirecektir. Bahsettiğimiz bu grupları yöntem yönünden incelediğimizde ise karşımıza rasyonel yöntem, ampirik metot ve tarihsel yöntem çıkacaktır. Eğitim felsefesini yöntem açısından serimizin daha sonraki yazılarında inceleyeceğimiz için bu yazıda üzerinde durmayacağız.
Klasik Eğitim Felsefesi içinde karşımıza çıkan ilk yönelim İdealist Yaklaşımdır. İdealist yaklaşımı her yönden en eski ve geleneksel yaklaşım olarak görebiliriz. Temelde ideal bir varlık alanına bağlı olan bu yaklaşım birtakım ahlaki amaç ve yönergelere de bağlıdır. İdealist yaklaşım içinde eğitimi bir etik aracı olarak görmek de mümkündür. Akımın önemli temsilcilerinden Platon daha da ileri gitmiş ve eğitim ile siyaseti yan yana konumlandırmıştır. Platon, bir taraftan iyi ideasıyla adalet ilkesi çerçevesinde ideal devleti meşrulaştırırken, diğer yandan eğitim teorisinin genel normatif çerçevesi en temel fikirler olarak ahlak düşüncelerini belirler.*
İdealist düşüncenin varlık anlayışı, var olanın tin, idea veya zihin üzerinden olduğunu öne sürer. İnsan ele alındığında ise tam olarak özcü bir yaklaşım benimsenmektedir. İnsanın özünü ise onun manevi varlığı temsil eder. İnsanın özünde bulunan ruhun en önemli özellikleri ise akıl ve düşünme olarak görülür.
Akıl ve düşünmeye bu denli önem veren idealist düşünce, bilim ve bilgiyi de bu olgularla ilişkilendirmiştir. Bilgi, hakikat demektir ve bu bilgiye ancak ve ancak akıl yoluyla ulaşılabilir. İdealist epistemoloji bilginin en mükemmel örneği olarak matematiği kabul eder. Bilgi kesinlikle bir bütünü temsil eder. Dolayısıyla idealist epistemolojide tek tek kavramlar değil, gerçekliğin bütününe ve genele odaklanmak önemlidir. İdealist epistemolojinin en geniş örneklerini ise ünlü idealist filozof Hegel’de görmek mümkündür.
İdealist düşüncenin değerler algısına bakış açısı ise nesnel dünyaya ait, değişmeyen ve evrensel olan birtakım gerçekler bütünüdür. Bu gerçekler her türlü insandan ve her türlü insani olaydan bağımsız olarak doğada var bulunur. Bu bağlamda düşündüğümüzde de idealist aksiyoloji evrensel ve mutlakçıdır. İdealist aksiyoloji toplumsal ve kültürel geleneğin değişmez bütünlerini temsil eder. İdealist aksiyolojinin hayatta baz aldığı en önemli konular tarih, din ve felsefe türevi konulardır.
İdealist düşüncenin eğitime yansımasını ise daimicilik ile ifade etmemiz mümkündür. Daimicilikte insanın entelektüel gelişimine en üst düzeyde önem verilir. Bu bağlamda öğretilmesi gerekenler olgulardan çok ilkelerdir. Öğretilen şeylerin evrensel ve hemen her yerde kabul gören ilkeler olması gerekir. Bu akıma göre birey önce insan, daha sonra işçi olmalıdır. Bu yüzden de nasıl işçi olunacağı yani mesleki bilgi değil nasıl insan olunacağı yani entelektüel gelişimi sağlayacak olan bilgi önemlidir. Bir başka deyişle liberal eğitim her zaman mesleki eğitimin önünde yer alır. İdealist düşünce açısından eğitimin en tepedeki hedefi ise insanın kendini gerçekleştirmesi olarak ifade edilir. İnsan, yaşamını iyiye göre şekillendirmelidir. Bu yüzden de eğitim, ruhun gözünü hakikate çevirmekle yükümlüdür.** Eğitim sisteminde önemli olan bir kuşağın önceden aldığı eğitim seviyesine katkı yaparak bir sonraki kuşağa aktarmasıdır. Okul da bu aktarımın gerçekleştiği yer olarak idealist düşüncedeki yerini alır. Okulda hiyerarşik düzen her zaman bulunmalı ve korunmalıdır. Eğitim programının içeriği ise göreceli olarak daha somut disiplinlere inecek şekilde yapılandırılmış olmalıdır. Müfredatta bulunan özel disiplinler mutlaka genel disiplinler ile bağdaştırılmalıdır. Bu disiplinlerin en temeli ise felsefe olmalıdır. Matematik ise soyut düşüncenin temsilcisidir ve soyut düşünme noktasında mutlak bir konumda yer alır. Diğer temel disiplinler olarak ise tarih ve edebiyatı göstermek mümkündür.
İdealist düşüncenin eğitime yansıması olan daimicilik akımında sınıfın mutlak hakimi öğretmendir ve eğitimin merkezinde yer almalıdır. Belki de en önemli nokta olan yöntem açısında incelediğimizde ise daimicilik, Sokrates’e özgü diyalektik yöntemi esas alır. Bu yöntemde ilk amaç öğrencinin bilgi olarak bildiğini sandığı ancak doğru bilgi olmayan durum ve olguların yönlendirici sorular eşliğinde açığa çıkarılmasıdır. Bu yöntem aynı zamanda öğrenciyi kendine yönlendirecektir. İdealist eğitim felsefesinin metodolojisinde yöntemin, öğretmen rehberliği altında ve hakikati arama yolunda ortaya çıkan bir diyalog yöntemi olması gerekir.
İdealist eğitim anlayışına ve daimiciliğe en yakın örnek olarak ise Platon’un Eğitim Anlayışını incelemenizi tavsiye edebilirim. Serimizin ikinci yazısını da burada tamamlamış bulunuyoruz. Umuyorum ki sorularınızın cevaplarını bulmuş ve fayda sağlamışsınızdır. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, esen kalın.
*J. Bowen, P.R. Hobson, Theories of Education, s.27
**R.Pratte, The Philosophy of Education, s.34